İnek hücresinden biftek yapıldı!

İnek hücresinden biftek yapıldı!
Uluslararası Uzay İstasyonu'nda Rus kozmonotlar 3D yazıcı ile inek eti hücrelerinden biftek üretti.

25 Eylül'de Soyuz MS-15 isimli uzay aracı, Kazakistan'dan içerisinde değişik amaçlar için konulmuş birçok kargo ve 3 astronot ile birlikte Uluslararası Uzay İstasyonu'na gönderilmişti. Gönderilen bu kargolardan birinde Aleph Farms adlı şirketin ineklerden elde ettiği et hücreleri ile birlikte 3D Bioprinting Solutions adlı Rus bir şirketin manyetik yazıcısı da bulunuyordu. Uzaya gönderilen her kargonun bir amacı olduğu gibi bu kargonun da amacı, uzay istasyonundaki astronotlara protein kaynağı sağlamaktı.

İlgili resim

400 km'lik bir yolculuk sonunda Uzay İstasyonuna varan kargo burada Rus kozmonotlar tarafından denendi. Oluşan biftek geleneksel bifteklere göre aynı tat ve kıvama sahip. İsrailli bir şirketin geliştirdiği bu teknoloji dünyanın her yerinde et üretilebileceğini kanıtlıyor. Ayrıca teknolojinin gelişmesi ile birlikte tarıma el erişli olmayan bölgelerde et üretmek için kullanılabileceği düşünülüyor.

3D Bioprinting Solutions'un proje müdürlerinden Grigoriy Şalunov gelecekte Ay ve Mars'ta olacak ilk koloniler için protein kaynağı sağlamayı umduklarını belirtti. Bunun dışında Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'de (NASA) 2015 yılından beri Ay'ın yörüngesinde dolaşacak bir uzay bahçesi yaratmaya çalışıyor. Hatta bu proje kapsamında uzay ortamında marul yetiştirilmişti.

İlgili resim

Uzun bir aranın ardından tekrar yazı yazmak ne de zormuş. Evet şimdilik benden bu kadar. Diğerki yazılarımda görüşmek üzere...

Mikroskoplar Hakkında #1 Tarihçe

Mikroskoplar Hakkında #1 Tarihçe
mikroskop görüntüleri ile ilgili görsel sonucu

Dört yüz yıl önce mikroskop bilinmiyordu. Çevremizdeki bitkiler ve hayvanların yapıları bizim için bir gizdi. Üstelik varlığından bile haberdar olmadığımız daha binlerce küçük bitki ve hayvan vardı. Hastalıkların nedenleri ancak tahmin edilebiliyordu ve tıp bilimi henüz doğmamıştı. Mikroskobun icadı bilimsel alanda bir devrim yarattı.

leeuwenhoek mikroskop ile ilgili görsel sonucu

2000 yılı aşkın bir süredir camın ışığı kırdığı biliniyorduysa da, gerçek anlamda ilk mercek ancak 1300 yılı dolaylarında yapıldı. 1600'lerde mercekler bir araya getirilerek optik aygıtlar yapılabileceği görüldü. Antonie van Leeuwenhoek, 17.yüzyıl sonlarında yaşamış Hollandalı bir bilim adamı ve mikroskobinin öncülerinden biriydi. Tek mercekli ve elle tutulan basit bir mikroskoplar yapmıştı. Mikroskoplarıyla gördüklerine ilişkin birçok çizim gerçekleştirmiş ve ne olduklarını anlamamasına karşın bakterileri keşfetmişti.

Robert Hooke mikroskop ile ilgili görsel sonucu
17. yüzyılın ortalarında Robert Hooke mikroskobunda incelediği şişe mantarının resimlerini çizmiştir. Van Leeuwenhoek gibi o da, tam olarak ne gördüğünü bilmiyordu. Kullandıkları camların düşük nitelikli, merceklerinin biçiminin de kusurlu oluşu nedeniyle ilk mikroskopları yapanlar ancak bulanık görüntüler elde edebiliyorlardı. Mercekler 19. yüzyıl boyunca git gide iyileştirildi ve sonunda bugün bildiğimiz mikroskop geliştirildi.

Çevre Dostu Sirketler #7 Rivulis & Eurodrip

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Başlığını dahi hatırlamakta güçlük çektiğim bir makale serisini tekrar canlandırıyorum. Bugünkü konuğumuz Rivulis & EuroDrip. 


Şirketimiz yenilikçi sulama ve tarım ürünleriyle çiftçilerimizin işini kolaylaştırırken bir yandan da doğaya karşı saygılı bir tutum sergiliyor. Uzun bir geçmişe sahip şirketimizin kökeni 1996 kadar uzanıyor. 

Şirket bitkilerin ihtiyacına göre değişik sulama sistemleri üretmekte. D5000 adlı damlama borusunda filtre ve bilgisayar sistemleri kullanmakta. Bilgisayar uydu üzerinden sulama sisteminin kurulu olduğu alanı 7/24 izlerken diğer yandan haftalık hava tahminlerini çiftçiye gösteriyor. Geliştirdikleri bilgisayar sistemleri aynı zamanda topladığı bilgileri ana merkezine gönderiyor. Bu sayede aynı bitkiyi yetiştiren diğer çiftçiler bu bilgilere erişebiliyor. 

remote sensing irrigation - manna

Sadece damlama borusu üretmiyor. Bunun yanında değişik filtreler ve basınç ayarlı sulama kapakları da üretiyor. Ürettiği ürünleri geliştirdiği yenilikçi bilgisayar sistemleri ile birleştirince her yıl ürün kalitesini yitirmeyen tarlalar ortaya çıkıyor. Öte yandan ürettiği basınç ayarlı sulama kapakları, hava durumuna ve bitkinin gelişim sürecine göre uygun basınçta su aktarıyor. 

Kullanıldığı bölgeyi iyi bir şekilde tanıyan bilgisayar sistemleri gerek toprak yapısı gerekse bitki gelişimine bağlı olarak algoritmaları sayesinde çiftçiye ne zaman ne yapması gerektiği konusunda öneriler de veriyor. Gübre tankları da üreten şirketimiz, sulama esnasında gübreleme de yaparak. Gerektiğinde çiftçinin işlemi olmadan bitkileri gübreleyebiliyor. Rivulis & EuroDrip, damlama sulama yönteminin kullanılamadığı yerlerde yeni nesil ürettiği fıskiyeler ile çiftçilerin yardımına koşuyor. Gerek sis şeklinde gerekse düz şekilde suyu en uzak yerlerdeki bitkilere dahi ulaştırıyor. 


 

Dünya çapında 2500’den fazla bayisi, 15 fabrikası, 3 Araştırma ve Geliştirme merkezi bulunan şirket Fransa, İspanya, İsrail, Amerika, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi birçok ülkede üretim yapmakta Daha fazla bilgi için http://rivulis.com/home/about/?lang=tr adresine gidebilirsiniz. Şimdilik benden bu kadar.  Gelecek makalelerde görüşmek üzere…

Afetlerin Yeni Yürüyen Kahramanı: Hyundai ELEVATE

Afetlerin Yeni Yürüyen Kahramanı: Hyundai ELEVATE
Hyundai CES 2019'da yeni bir araç tanıttı. Doğal afetlerde kullanılmak amacıyla tasarlanan bu aracın tekerlekleri 360 derece dönebiliyor ve yürüyebiliyor.

hyundai elevate ile ilgili görsel sonucu

Hyundai yaptığı değişik tasarımlarla dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Son tanıtılan tasarım ise Hyundai ELEVATE isimli bir araba. Araba demek biraz az kalır çünkü bu araba tekerlekleri üzerinde yürüyebiliyor veya istenildiğinde yükseklere çıkabiliyor. Daha çok afetlerde ve kazalarda kullanılma amacıyla yapılan ELEVATE 360 derece dönebilen tekerleklere de sahip. Süspansiyon modu kapalı olduğunda otoyolda kullanılabilir hale geliyor. Gerektiğinde süspansiyon modu açılarak zorlu arazilerden geçiş sağlanıyor. 



Robotik bacaklara sahip ELEVATE ileri geri sağa sol geniş serbest açılarla manevra kabiliyeti yaparken diğer yandan normal tekerleklerin yaptığı bütün işlevleri de gerçekleştiriyor. Gerektiğinde zıplayabiliyor veya tırmanabiliyor. Hyundai bu aracında robot teknolojisi ile otomobil endüstrisini güzel bir şekilde harmanlamış. Aracın elektrikli üretilmesi düşünülüyor. Seri üretime geçmesi halinde doğal afetlerde veya kazalarda insanların ölüm oranlarında önemli ölçüde düşüş yaşanacağını belirtelim. Şimdilik bu kadar. Gelecek yazılarda görüşmek üzere..



Geleneksel Yapılar #4 Kil Tuğlalardan Beton Kemerlere

Geleneksel Yapılar #4 Kil Tuğlalardan Beton Kemerlere
Tuğla binlerce yıldır kullanılıyor. Antik Yunan tapınakları kerpiç tuğladan yapılmış, çatıları sazla kaplanmıştı. Erken döneme ait, daha sade Mısır mezarlarının bazıları da kerpiç tuğladan yapılmıştı. Bu tür tuğlalar, çamur harçla örüldükleri için neredeyse her yerde kullanılmıştır. Üstelik taşa göre hem kullanımı kolaydır hem de daha ucuzdur.

kil tuğla ile ilgili görsel sonucu

Kil, tuğla biçimi verilerek güneşte kurumaya bırakılırdı. İnsanlar zamanla tuğlanın fırında yüksek derecede ısıtılmasıyla daha sert ve dayanıklı hale geldiğini fark etti. Tuğlanın boyutlarında ve şeklinde de gelişme kaydedildi. Başlarda tuğlalara elle ekmek somunu şekli veriliyordu. Ancak zamanda yapı ustaları fırında daha iyi pişmeleri için tuğlaları kalıpla daha küçük ve düzgün şekillerde yapmanın daha verimli olduğunu fark etti.

Bizanslı, ardından da Avrupalı yapı ustaları tuğlayı dış cephe için dekoratif bir malzeme olarak gördü. Romalılar ise tuğlayla yaptıkları binaları taş, mermer ya da çoğunlukla betonla kapladılar. Dayanıklı ve çok amaçlı kullanıma uygun olan betonun Roma mimarisi üzerinde etkisi büyüktür.

Kemer, tonoz ve kubbe


Taşın geniş açıklıkların geçilmesinde kullanılmasını sağlayan en önemli gelişme kemer yapımı olmuştur. Hem Mısırlılar hem de Romalılar yapılarda kemer kullanmıştır. Ancak kemeri gerçek anlamda geliştirenler Romalılardır. Yunanlar sütunlarının ihtişamıyla iftihar ederken Romalıların kemerden yararlanmaları sütun ve düz kirişe başvurmaksızın geniş açıklıkları taş ve betonla geçmelerini olanaklı kılmıştır.


Günümüze kadar ayakta kalmış en etkileyici Roma kemerlerinden biri Fransa'nın Nimes kentinde bulunan Pont du Gard üç kat kemerden oluşur. Roma'daki Kolezyum, kemerin güzel bir kullanımını sergileyen başka bir örnektir. Yaklaşık MS 75'te yapılmış olan bu anfitiyatro dört kattan oluşuyordu. İlk üç kattaki bağımsız kemerler Romalıların yüksek binaların ağırlığını taşıması için kemerden nasıl yararlandığını gösterir.

roma kolezyumu ile ilgili görsel sonucu

Kemerle ilgili ilkeler tonozda da geçerlidir. Tonoz aslında bir tünel oluşturacak şekilde uzatılmış kemerlerdir. Tonoz geleneksel kolon-kiriş sistemiyle oluşturulmuş yapılardan çok daha geniş açıklıklı mekanların üzerini kaplayabilir. MÖ 700 gibi erken bir dönemde Mezopotamya'da kullanılan tonoz, Romalılar tarafından biraz geliştirildi. Ancak beşik tonozların ya güçlü payandalara ya da ağırlıklarını taşıyacak çok kalın duvarlara ihtiyaç vardı. Bu sorun MÖ 1.yüzyılda çapraz kemerli tonozun geliştirilmesiyle kısmen çözüldü. Tonoz yüzeylerinin birbirini kestiği yerde oluşan hatta tonoz kaburgası adı veriliyordu.

Kesişme noktalarında yoğun payanda desteği daha ince duvarların yapılmasını sağlıyordu. Tonoz yapma sanatı yüzyıllar boyunca yavaş yavaş gelişti ve 16.yüzyıl Avrupa katedrallerinde zirveye ulaştı. Bu dönemde birbirlerine kenetlenen tonoz, kemer ve uçan payanda (Payanda olarak kullanılan yarım kemer) sistemi göz alıcı etkiler bırakacak şekilde kullanılmaya başlandı.

Ä°lgili resim

Orta Çağ Avrupası'nda yeniden canlanan bir başka Roma yapısı kubbeydi. İlke olarak kubbe dairesel bir kemer işlevi görmekteydi. Ağırlığın fazla olması, yatay kuvvete karşı koyabilmek için taşıyıcı duvarların çok kalın olmasını gerektiriyordu. Örneğin 2.yüzyılda inşa edilmiş olan, Yunanistan'daki Pantheon'un 45 metrelik kubbe açıklığını taşıyabilmesi için 6 metre kalınlığında duvarlara ihtiyaç duyuldu. İtalyan mimar Flippo Brunelleschi 1432'de Floransa Katedrali'nin kubbesinin tabanına kaburgalar yerleştirerek bu sorunu ortadan kaldırdı. İngiliz mimar Christophe Wren'in 1710'da tamamladığı St. Paul Katedrali'nin aynı nedenle zincirle kuşatıldı.

st paul katedrali ile ilgili görsel sonucu

Ancak dünya, Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile 1300 yıl kadar sonraki Sanayi Devrimi arasındaki dönemde inşaat teknikleri açısından çok fazla yenilikle tanışmamıştır. Ta ki inşaat sektörünü kökten değiştirecek olan yeni demir ve çelik üretim yöntemlerinin keşfine kadar.

18.yüzyılda bile inşaatçıların kullandığı tekniklerin çoğu, yüzlerce hatta bazı durumlarda binlerce yıl evvel yaşamış atalarınınkine benzer tekniklerdi.
Burada Geleneksel Yapılar adlı yazı serimizin sonuna geldik. Umarım yazı serimi beğenerek okumuşsunuzdur. Duygu ve düşüncelerinizi bize yorum olarak belirtebilirsiniz. İyi günler

Kaynak: Tübitak 

Geleneksel Yapılar #3 Eskinin Muhteşem Yapıları

Geleneksel Yapılar #3 Eskinin Muhteşem Yapıları
Çıkarması ve taşıması çok pahalı olduğundan taş genellikle devlet ve kraliyet binalarında kullanılırdı. Taştan inşa edilmiş en tanınmış tarihi yapı Mısır'ın Giza kentinde yer alan Firavun Keops'un Büyük Piramidi'dir. 4000 yılı aşkın süre önce inşa edilmiş olan piramit 147 m gibi inanılmaz bir yüksekliğe sahiptir ve ABD'deki Özgürlük Heykeli'nden 54 m m daha uzundur. Orta Amerika'da da benzer piramitler yapılmıştır. Bunlar MÖ 900 civarında Olmekler, Toltekler ve Mayalar gibi uygarlıklar tarafından inşa edilmiştir. 

giza piramitleri ile ilgili görsel sonucu

Tapınakların çoğu sık yağmur ormanlarının ortasında kurulmuştur. Mısırlı muadilleri gibi, bu inanılmaz yapıları inşa edenler de çok basit aletler kullanmışlardır.Antik Yunan duvar ustaları da çok yetenekli insanlardı. Taş blokları inşaat alanında birbirlerine uyacak şekilde kesip yerleştiriyor, bloklar arasında kalan boşlukları küçük parçalarla dolduruyorlardı.

Afrika'da etrafı duvarla çevrili tarihi Büyük Zimbabwe şehri 1200 ile 1450 yılları arasında taştan inşa edildi. Kent en canlı döneminde 20.000 kişilik nüfus barındırıyordu. 24 hektar büyüklüğünde bir alana yayılan Büyük Zimbabwe'nin sakinleri, kil ve granit çakıl parçaları karışımından yaptıkları saz damlı kulübelerde yaşıyordu. Kentin duvar kalıntılarından yapım ustalarının harç kullanmadan giderek daha yüksek ve daha sağlam duvarlar örmeyi öğrendikleri anlaşılıyor. Eski duvarlar farklı şekillerde taşlar kullanılarak eğri büğrü örülürken aynı boy ve şekilde kesilmiş taşların kullanıldığı daha yeni duvarlarda işçiliğin kusursuz olduğu görülüyor.

wall Big Zimbabwe ile ilgili görsel sonucu

Tarihin en etkileyici taş yapısının Çin Seddi olduğu iddia ediliyor. Yapının tam olarak ne zaman inşa edildiğini söylemek güç ancak yekpare bir duvar örme girişiminin tarihi MÖ 3.yüzyıla kadar gidiyor. Taşın bol olduğu Çin'in doğusunda iç kısımları molozdan yapılan duvarın dışı taşla kaplanmıştır. Taşın kıt olduğu batıda ise duvarlar yöre toprağının suyla karılmasıyla yapılmıştır. Karışım iki ahşap kalıp arasında sıkıştırılıyor ve kuruyup sertleşene kadar bekletiliyordu.

Ä°lgili resim

Kaynak: Tübitak 

Geleneksel Yapılar #2 Gelişim Süreci

Geleneksel Yapılar #2 Gelişim Süreci
İnsanlar dünyanın farklı bölgelerinde, kullanılabilecekleri farklı yapı malzemeleri bulmuştur. Bu da inşa ettikleri yapıların özelliklerini büyük ölçüde etkilemiştir. Örneğin Irak'ın güneyindeki bataklıklarda bulunan kamışlar ve çamur, uzun dikmelerin yapımında kullanılmıştır. Dikmeler yere birbirine paralel iki hat olarak kazılmış çukurlara gömülürdü. Tepeleri bükülüp karşılıklı olarak birbirine bağlanır, bütün bina bu kamış hasırla kaplanırdı. Bu teknik 6000 yıldır kullanılıyor.

Ä°lgili resim

Kerestenin bol olduğu İskandinavya, İsviçre Alpleri ve Himalayalar gibi bölgelerde ise insanlar evlerini ahşaptan yapmayı şeçmiştir. Bu iş için özellikle çam, köknar ve kayın gibi uzun düz gövdeli ağaçlar uygundur. Bu bölgelerdeki çantı kulübeler uzun tomrukların yanları düzleştirilerek ve uçları kesilerek birbirine tutturulmasıyla yapılır. Buralarda günümüzde de evler çoğunlukla ahşaptan yapılıyor.

Taş yapılar

inka wall ile ilgili görsel sonucu


Taş kullanılarak inşa edilmiş binalar taşın sert ve dayanıklı olması nedeniyle çok sağlamdır. Bazı taş binaların tarihi MÖ 2770 yılına kadar uzanır; yani söz konusu binalar neredeyse 5000 yıldır ayaktadır. Taşı çok görkemli bir şekilde kullanan uygarlıklardan biri de Eski Mısır uygarlığıdır. Mısırlılar ocaklardan taş çıkarırken kayayı dikdörtgen bloğun beş yüzü ortaya çıkana kadar kazmayla yontuyor, sonra blogun kayaya bağlı altıncı yüzü boyunca delikler açıyor, deliklerin içine ahşap kamalar yerleştiriyorlardı. Bu kamalar ıslatılınca genişliyor ve bloğu kayadan koparıyordu.


Duvar ustaları tokmak ve keski kullanarak bloğu düzgün bir dikdörtgen haline getiriyor, mastarla, gönyeyle ve çekülle yaptıkları işi kontrol ediyorlardı. 

çekül alet ile ilgili görsel sonucu

Çekül, yüzeylerin dikey olup olmadığını anlamak amacıyla kullanılan, ucuna kurşun parçası bağlanmış iptir. Bu türden basit aletler Sanayi Devrimine kadar kullanılmıştır.

Kaynak: Tübitak

Geleneksel Yapılar #1 Taşınabilir Evler

Geleneksel Yapılar #1 Taşınabilir Evler
İnsanlar tarihin başlangıcından beri binalarını yaşadıkları çevrede bulunan malzemelerden yapmıştır. Makinelerin icat edildiği 200 yıl öncesine kadar inşaat malzemeleri yalnızca kas gücü kullanılarak yapılıyor ve taşınıyordu.

Günümüzde pencereli, kiremit çatılı birçok bina tuğla, çelik ve beton kullanılarak inşa ediliyor. Ne var ki insanlığın ilk çağlarında insanlar ilkel aletler kullanarak ot, çamur ve dal gibi kolayca bulunan malzemelerden geçici barınaklar yapıyordu. Çoğu yerde insanlar mağaralarda yaşıyor, barınak yapmak zorunda kalmıyordu, çobanlıkla geçinenler ise açık havada yaşamını sürdürüyordu.

amerikan yerlileri çadırları ile ilgili görsel sonucu

Eski insanların sabit evleri yoktu. Mevsim değiştiğinde ya da hayvan sürüleri için yeşil otlaklara ihtiyaç duyduklarında başka yerlere göç ederlerdi. Böyle yaşayan insanlara göçebe denir. Kabilelerin çoğu yer değiştirirlerken söküp yanlarında götürdükleri çadırlarda yaşarlardı. Göçebe toplumlar hala birçok yerde varlıklarını sürdürüyor. Amerika kıtasına ilk yerleşenlerin son Buzul Çağı'nda karadan bir geçit ortaya çıktıktan sonra (Asya'yı Alaska'dan ayıran) Bering Boğazı'nı yürüyerek geçen insanlar olduğuna ilişkin bir teori bulunuyor.

Bu konuda yalnızca Yerli halkın genetik özelliklerinden değil, evlerin karşılaştırılmasından da anlaşılıyor. Birçok Asya halkının yurt, jirca ya da ger olarak anılan tipik çadırları ile Amerikan Yerlileri'nin kullandığı çadırlar birbirine benzer.

göçebe  çadırları ile ilgili görsel sonucu

İnsan yavaş yavaş yerleşik yaşama geçip çevresine uyum sağladı. Giderek binaların kaidesini oluşturan ahşap  çerçeveler güçlendirildi, binaların üstünü örtmekte kullanılan hayvan derisi ve dokuma kumaşların yerini ahşap , ot ve çamur gibi daha dayanıklı ve ağır malzemeler aldı. Bu değişiklikler yapıları güçlendirerek dayanıklılık sağladı. Konutların büyümesiyle ahşap çerçeveler giderek daha da sağla yapılmaya başlandı.

Kaynak: Tübitak